Blog Archives

 

Kahve Arası – Kişisel İlişkilerin Önemi

Merhaba! Haftalık “Kahve Arası” buluşmamıza hoşgeldiniz.

Bu hafta Haziran ayında düzenlenen SelectUSA Zirvesi’nde aldığım önemli bir mesajı paylaşmak istiyorum.

ABD pazarında yatırım yapmayı veya firmanızı bu pazarda büyütmeyi düşünüyorsanız ilginizi çekebilir.

Her sene olduğu gibi bu sene de SelectUSA Summit önemli bilgiler ve fırsatlarla doluydu.  Konuyla ilgili aşağıdaki gibi birçok tavsiyede bulunuldu:

  • Firmanızı kurmak isteyeceğiniz eyaleti belirlemeden önce iş modeliniz için stratejik değerlendirmelerde bulunun.  Örneğin ABD pazarında müşterilerinizin nerede olduklarını araştırın, altyapı ihtiyaçlarınızı göz önünde bulundurun, üretim için gerekli kaynakların maliyetini karşılaştırın.  Eyaletler arasında anlamlı farklılıkların olduğunu göreceksiniz.
  • ABD pazarında benzersiz değerinizin ne olacağını belirleyin ve pazarda test etmeye zaman ve kaynak ayırın.  Ürün veya hizmetinizin pazarda talep göreceğinden emin olmadan büyük çaplı istihdam yatırımlarına girişmeyin.
  • İyi bir iş modeli analizi yapmadan hemen uzun vadeli bir yatırım yapmayın. Ürün ve hizmetleriniz için olacak talebi analiz edin ve de kapasiteniz dahilinde aşama aşama büyümeyi hedefleyin.

Bu tarz stratejik değerlendirmeleri yaptıktan sonra ABD pazarına girişte eyaletlerin ve de yerel yönetimlerin sunduğu birçok destekten faydalanabilirsiniz. Ciddi yatırımcıyı çekmek için eyaletler arasında büyük bir rekabet var ve bu rekabet birçok olanak vaadediyor.

Fakat Idaho valisi C. L. Butch Otter’ın sadece SelectUSA Zirvesi’nde değil başka birçok yatırım toplantısında da duyduğumuz yatırım yapacak şirket ile yerel yönetimler ve de yerel halklar arasında kurulan güven ilişkisinin hem şirkete hem de eyalete faydalarını kendi tecrübesinden bir örnek ile açıklaması ayrıca öğretici oldu. Hamdi Ulukaya’nın Chobani fabrikasını kurmak için nasıl Idaho eyaletini tercih ettiğini anlattı.  Yatırım ve de Chobani’nin eyalete sağladığı istihdam olanakları karşılığında kendilerinin sağladıkları yasal  kolaylıkları, vergi desteklerini ve de Amerika genelinde ses getirecek bir sosyal sorumluluk projesine yardımlarını paylaştı.

Eyalet yönetimi, eyalet halkı, eğitim sistemi ve yatırım yapacak firma arasında kurulabilecek iş bazlı bir dostluğun, yöneticiler ve yatırımcılar arasında gelişebilecek anlayışın uzun vadeli getirilerini öğrenmiş olduk.  Bu dostlukların kurulmasında yatırım yapacak şirketin de eyaletin ve de yerel halkın ihtiyaçlarını anlamaya gayret etmesinin önemini öğrendik.

Bu yazımla ofisimin taşınması ve de bu platform için faydalı olacak araştırmalar nedeniyle yaklaşık altı haftalık bir süre sonrasında tekrar görüşmek üzere diyorum…

Coffee Break – Importance of Personal Relationship

Great to reconnect via the weekly “Coffee Break”.

This week I want to report on some critical market entry advice that was mentioned during the annual SelectUSA Summit in June.

At this year’s Summit content leaders clearly advised companies wanting to succeed in the U.S. market to think strategically prior to deciding where and how to start a U.S. office. Some of the advice included:

  • Invest time in building a business model for the U.S. market. Analyze where your customers are going to be and what your infrastructure needs will be.  Compare the cost of resources across the U.S. before setting up your office.
  • Identify the exact value you want to offer to the U.S. market and invest time to test your market ideas. Don’t attempt to make large human resource investments before you know that there is a good product/service/market fit.
  • Understand the size of the potential demand for your product.  Develop a strategy to grow within your firm’s capacity.

Once you have made your strategic considerations states and local governments compete to offer investment incentives so that companies find it worth their while to grow their business in their location. However, it is very important for businesses as well as local governments to see if a mutual understanding and the local community insight of the business can result in a more productive and long-term partnership.

At the end of the first Summit day Governor C. L. “Butch” Otter of Idaho felt the need to emphasize the importance of personal relationships in market entry situations.  He drew from his own experience with Chobani and told us how a mutually respectful trust relationship with Hamdi Ulukaya, the founder of Chobani, resulted in great investment and employment for his state and speedy market entry processes, tax incentives and strong market impression through a U.S. wide social responsibility project for Chobani.

Due to an upcoming office move and immediate research projects I look forward to reconnecting in the fall.  Looking forward to future conversations on important matters for the U.S – Turkey commercial highway.

Note: The content of the Turkish/English bilingual blogs are similar but not exact same.

No Comments
 

Kahve Arası – Dostluk

Merhaba! Haftalık “Kahve Arası” buluşmamıza hoşgeldiniz. Bu hafta 19-21 Haziran arasında SlectUSA yatırım zirvesinde edindiğim izlenimler hakkında yazacaktım fakat içimden kültürler arası farklı beklentiler yaratan ve aynı zamanda yargı ve karar verme mekanizmalarımızı etkileyen ‘arkadaşlık’ ve ‘dostluk’ kavramları hakkında yazmak geliyor.  28 Haziran İstanbul Atatürk Havaalanı’na yapılan yürek parçalayıcı saldırı, kaybettiğimiz insanların ve ailelerinin acıları, can veren kişilerin Amerika’da yatırım yapmayı düşünen SelectUSA’ye veya yaklaşlık bir ay önce ATC’nin Türkiye’ye getirmiş olduğu bir Amerikalı delegasyon dahil olmak üzere başka toplantılara katılmak için ailelerinden uzak seyehat eden iş dünyasının ya da kendi ailemin olabilmiş olması bana yoğun duygular yaşattı. İstanbul Atatürk Havaalanı Avrupa’nın en yoğun trafiğine sahip ikinci havaalanı. THY bu havaalanı üstünden dünyada en çok sayıda destinasyonu birbirine bağlayan havayolu. Bu felaket hepimizin başına gelebilirdi. Saldırıda can veren kişilerin ailelerine başsağlığı ve bütün yaralı ailelerine sabır diliyorum. Hiç unutmayacağız bu günleri.

Duygularımla mücadele ederken bu sene başında görüştüğüm bir iş adamının sözlerini hatırladım.  ‘Avrupa’da politik olayların önemi bir derece.  Biz dostlarımızla iş yapıyoruz ve bunu hiçbir politika engelleyemez’.   SelectUSA zirvesinde toplantılara birlikte katıldığım bir iş kadınının sözlerini hatırladım. ‘Rus müşterilerimizle ilişkilerimiz aynen devam etmekte’ dedi.

Birkaç gün önce komşum sık sık Türkiye’ye giden arkadaşlarının yine Kapadokya’da olduklarını fakat hayatlarında Türkiye’yi turizm açısından hiç bu kadar boş görmediklerini söylediklerini anlattı.  Şaşırmış olmakla beraber sükunetin tadını çıkarıyorlarmış.

28 Haziran sonrası telefon eden, mesaj yazan bütün arkadaşlara teşekkür etmek istiyorum.  Çünkü acımız büyük. Geleceğin belirsizliğinin endişe verici olduğu yadsınamaz.

Fakat yine bu arkadaşlıklardan, dostluklardan dolayı geleceğe güvenle bakıyorum.  Türkçede arkadaşlığın ve dostluğun yeri ayrıdır, değil mi?  ‘Arkadaş kazığı’ kavramı ile arkadaşın insanı halen zor durumda bırakabileceği varsayılır ama dost kelimesi güveni ifade etmek için kullanılır. Kötü gün dostunun yeri özellikle ayrıdır.  Tam güveni temsil eder. Türkçede ilişkiler vaadedebildikleri dostluğa göre değerlendirilirler.  Hayırlı sayılırlar. İşletmecilik diliyle konuşacak olursak stratejik değere sahiptirler.

Bu arada gözüm bir iş arkadaşımın verdiği masamın üstündeki rafta duran bir Hilton kitabına ilişti.  Bu kitap İstanbul Hilton’un nasıl Hilton tarihinde en uzun hizmet veren uluslararası Hilton ve Türkiye’nin ilk beş yıldızlı olteli olduğunu anlatıyor. Bu otelin kurulduğu 1955 yılından beri çok mesafeler katedilmiş.  Bugün Hilton bütün Türkiye’de onlarca oteliyle en önemli yabancı yatırımcılarından bir tanesi haline gelmiş.

Sonra bu sene başında American Turkish Council’de yaptığımız bir turizm araştırmasını hatırladım.  Bu araştırma sayesinde ICCA kuruluşunu tanıma fırsatı buldum. International Congress and Convention Association (ICCA) uluslararası dernek toplantısı yöneticilerinin derneği. Amsterdam merkezli bu kuruluş 2014 yılında kongresini Antalya’da düzenlemiş.  Bölgedeki terör ve de o sırada ortaya çıkan Ebola salgını nedeniyle kongre öncesinde katılımcılarının endişelerine cevap verebilmek durumunda kalmış ve kongreyi bu endişelere rağmen büyük beğeni kazanan sorumlu kriz yönetimi sayesinde gerçekleştirmiş.  Başkanları Arnaldo Nardone açılış konuşmasında şöyle demiş: ‘ 2014 yılının bitmez tükenmez terör haberleri ile dolacağını kim tahmin edebilirdi.  Türkiye bunun sonucu olarak çok etkilendi. Turistler, iş dünyası ve kongre katılımcıları seyehatten ürkütüldüler, kendi şehirlerinde ve cemiyetlerinde yabancılardan çekinmeye başladılar. Fakat biz ICCA kongre katılımcıları Türkiye’de ne gördük, yaşadık? Bütün karmaşaya rağmen sükunetini koruyan, günlük yaşantısını devam ettiren, misafirlerini içtenlikle ağırlayan, farklı kültürlere açık, dost insanlar ve süper hizmet. Bu medyada haber olmuyor ama bu bizim gereçeğimiz kesinlikle.’

Evet. Türkiye turizmde son senelerde çok yol katetti.  Binlerce yıllık Anadolu medeniyetlerinin ev sahibi ve koruyucusu oldu. Mavi bayraklı belde sayısı açısından ikinci sırayı aldı. Tatil turistine unutulmaz anlar yaşattı, ağırladığı turist sayısı nedeniyle 2014 yılında dünya turizm sektöründe 6. sırada yer aldı. Ağırladığı 190 uluslararası kongre ile ilk 20 turizm destinasyonu arasına girdi.  İstanbul 2010 yılında Avrupa Kültür merkezi seçildi.  Bütün bunlar gerçekleşirken 2015 yılı itibarıyla güçlü Türkiye 3 milyon göçmeni de bağrına bastı.

Fakat terör 2014 yılından  beri ne yazık ki bütün dünyada artmaya devam etti.  Türkiye bu durumdan belkide en çok etkilenen ülke oldu.  Bu sadece terör nedeniyle şehid olan insanları ve ailelerini değil ICCA’nın tabiriyle bütün insanlığın seyehat etme özgürlüğünü etkiliyor.  Ve de iş dünyasını düşündüğümüzde artık sadece sayılı büyük şirket çalışanları değil seyehat etmek isteyenler.  Teknoloji ve ulaşım sektörlerinin ilerlemesiyle dünya ekonomilerinin %90’ını oluşturan küçük ve orta boy işletme sahipleri etkileniyor.  Bu işletmeler aileleri ve yerel halkları destekleyen işletmeler.  İnsanlığın temel taşları, inovasyon ve büyümenin lokomotifleri.

Ülkelerin bütünlük ve stabilitelerini gözeten gerçek dostlukların sesinin kuvvetle duyulması gerektiği bir dönemde yaşıyoruz. Bu mentalite ekonomilere, yerel halklara (hem işletmenin merkezinin bulunduğu halk hem pazarı oluşturan halk) ve ailelere hayat veren küçük ve orta boy işletmelere iş, ticaret ve yatırım yapmak için doğru ortamı sağlayacak dünyaya barışı davet edecek, barışı ve dostluk şartlarını talep edecektir. 28 Haziran’da İstanbul Atatürk Havaalanı uluslararası standartların üstünde bir güvenlik seviyesine sahipti.  Ama çok kayıp verildi.  Bu durumda barışı yaratmak, talep etmek gerekiyor ve bu göreve hepimizin katılması gerekiyor. Diye düşünüyorum…ne dersiniz?

Turizm araştırmalarımda yön veren Türkiye’nin Vaşington Konsolosluğu’nda çalışan Kültür ve Turizm Ateşesi Görkem Karakuş’a, American Turkish Council (ATC) başkanı Howard Beasey, ve de gazeteci/araştırmacı Barın Kayaoğlu’na da buradan teşekkürlerimi iletiyorum.

Gelecek hafta SelectUSA zirvesinde konuşmasını dinlediğim Idaho Valisi Butch Otter’ın Amerika’da yatırım yapmak isteyen şirketlerin başarılı olmaları için tavsiye ettiği ve yine bugünün konusuyla da ilgili olan güven ve ilişki faktörünü dile getirmek istiyor ve de kültürler arası güven oluşturma hakkında bir sohbet ve düşünce platformunda tekrar görüşmeyi diliyorum.

Sağlıcakla…

Coffee Break – Deep Friendship

Great to reconnect via “Coffee Break”.  This week I was hoping to write about some great learning and experiences during the 2016 SelectUSA Conference but I am overwhelmed by the desire to write about “friendship” and “dostluk” which means “long-term deep friendship” in Turkish  The loss of many lives, the pain inflicted by the dishonorable act of terror at the Istanbul Atatürk Airport on June 28, the thought that the maybe 50 Turkish businessmen and women I met in the last 10 days wanting to invest and grow their business in the U.S. or the American members of the Chairman’s Trade Mission of the American Turkish Council only a month ago  or my own family traveling to Turkey every summer could be among the hurt in this tragedy triggered very strong emotions and thoughts.  Istanbul Atatürk Airport is the second busiest airport in Europe. Turkish Airlines connects the largest number of airports around the world. It’s hard to describe my emotions in the past couple of days and will always remember. Yet, moments related to friendship are helping me organize my thoughts:

I remember the words of a Turkish businessman I met a few months ago. He said “what happens politically with the EU is important to a degree; our business relations are based on deep friendships and largely immune to politics.” Then, I recall the words of a businesswoman during the SelectUSA Summit who said that their relations with their Russian customers had not changed despite the bilateral political crisis.

A few days ago, my neighbor mentioned friends of hers who visit Turkey regularly and how they are stunned about how few tourists there are in Cappadocia which is where they are this year. They are apparently surprised but at the same time, enjoying having the quiet natural settings to themselves.

I want to thank to all friends for their calls and messages after the tragedy of June 28.  The pain one feels is hard to describe and yet I know that sadly, the empathy for terror is growing with global experiences. It’s not easy not to feel insecure for the future.

Yet again, I have quickly reconnected with my inner balance and confidence due to critical friendships that emerge unexpectedly in hardest times.  In Turkish one actually differentiates between friendship and the deep lasting friendship.  Friendship is ‘arkadaşlık’ and the language does still attach some doubt to ‘arkadaşlık’ with the term ‘arkadaş kazığı’ which is about being let down by a friend.  But ‘dost’ typically symbolizes full trust. The ‘dost’ who reaches out on sad or critical days are invaluable. They and productivity achieved with them can be counted on in the long term.  So, in business terms, they have strategic value.

While reflecting on my thoughts for this blog I eyed a book a friend had given me a few years ago. This book is about Hilton Istanbul which is the longest-serving international Hilton hotel outside the U.S. and the first five-star hotel of the Turkey.  Much has happened since its establishment in 1955. Hilton is one of the largest foreign investors in Turkey today with growing numbers of hotels not only in Istanbul but all over Turkey.

Then I remembered a tourism research at the American Turkish Council (ATC) this year. I got to know ICCA, the International Congress and Convention Association headquartered in Amsterdam via this research. I learned that ICCA had held their 2014 Annual Conference in Antalya, Turkey, and read a crisis management report prepared by this organization that described how it informed delegates within a responsible communications system in an environment when delegates were concerned about regional terror and the Ebola outbreak.  It described how the organization remained committed to “people’s freedom and ability to travel.” Here are the words of Arnaldo Nardone, the president of ICCA during his keynote speech: “Who would have thought that 2014 would be a year where terror and fear filled the TV news and newspaper headlines for what seemed like months without end? Turkey has suffered very unfairly as a result of this mood of fear. Tourists, business travelers, and—yes—conference delegates also—all have been made more fearful to travel, more fearful of strangers, more fearful in their own cities even when they decide to stay at home!” “What have we ICCA delegates seen and experienced for ourselves here in Turkey? A country that is calm and going about its normal business; welcoming guests with the same warmth; open to other cultures; friendly people; great service. This is not a story for newspaper headlines, but it is our reality, this is for sure.”

Yes, Turkey made great strides in tourism in the last decade.  It is the host and preserver of the thousands of years of memories of Anatolian civilizations. The country ranks second in the number of beaches with “Blue Flag” award granted by the Foundation of Environmental Education for water and environmental quality. Turkey ranked #6 among top tourist destinations and among top 20 global meeting destinations with 190 international conferences in 2014. Istanbul became the European Capital of Culture in 2010.  As of 2015, a strong Turkey became home to more than 3 million refugees of war.

But it is undeniable that since 2014 terror continued to prevail all over the world.  Turkey got affected most from global unrest.  This did not only affect the victims of terror tragedies and their families but also, as ICCA pointed out, people’s freedom to travel and meet.  And these people are not only tourists or business people of large multinational firms anymore. Thanks to advancements in technology and transportation, they are the owners of small and mid-size businesses (SMEs) which create 90% of jobs around the world.  They support families and local communities.  They care about the impact their business will have on local markets and societies. They are the crucial bricks of societies and the engines of innovation and growth.

We live in times of a need for stronger voice for deep and lasting friendships that care about the long-term sovereignty and stability of countries home to these businesses. Only this mentality can create the desirable environment for these businesses to do business, trade and invest. Peace and stability are essential for this environment. We have learned that on June 28, 2016 the security measurements at the Istanbul Atatürk Airport were above international standards.  Yet so many people lost their lives, and so many got injured and traumatized.  In this case, the job falls upon each of us to demand the right mentality and policies that will create the safe environment to travel and do business.  What do you think?

I thank Görkem Karakuş, the Washington Tourism and Culture Counselor of Turkey for her time and support in my learning on tourism as well as Howard Beasey, the president of the American Turkish Council (ATC) and Barın Kayaoğlu, a journalist and researcher at heart I feel indepted to.

Looking forward to sharing advice by Governor Butch Otter of Idaho on succeeding when investing in the United States and his thoughts on the importance of personal relationship and trust. I’m sure we could all learn from his great experience and discuss approaches for success.

Holidays in bilateral space:  Last days of Ramadan and Independence Day in the U.S. on July 4th – Wishing peace to all observers of Ramadan and a peaceful “Happy 4th” to all American readers!

Note: The content of these Turkish/English bilingual blogs are similar but not exact same.

No Comments
 

Kahve Arası – Amerika’da İletişim

Merhaba! Haftalık “Kahve Arası” buluşmamıza hoşgeldiniz. Bu hafta kültürel farklılıkların iletişimi nasıl etkiledikleri hakkında sohbet etmeyi planlamıştık. Kendi hayatımdan birkaç örnekle sohbeti açayım.

On dört sene önce Vaşington’a geldiğimde ilk dikkatimi çeken tecrübelerden biri başka insanlarla merhabalaştığımızda bu haberleşmenin ne kadar kısa süreli olduğu olmuştu.  “Hi.  How are you?” selamına karşılık “Doing well. How are you?”.  Bu durumu sadece asansöre birlikte bindiğim bir kişi ile değil yolda rastladığım  bir tanıdık, restorandaki garson, çocuğumu yuvaya bıraktığımda gördüğüm başka bir ebeveyn, evimin önünde karşılaştığım komşum, ve de iş ortamında bulunduğum telekonferanslar ve toplantılarda da yaşadıktan sonra dikkat etmem gereken bir konu olarak belirledim.  Burada insanlar böyle kısa kısa selamlaşmayı tercih ediyorlar diye düşündüm.  Yalnız daha önce yaşadığım Michigan’da bu farkı bu denli hissetmediğimi söylemeliyim. Siz yaşadığınız bir şehir ile Türkiye’de başka bir şehirde yaşayan insanlar arasında fark seziyor musunuz?

Sonra yine on sene önce şirketimi ilk kurduğumda uluslararası işletmecilikte kültürel farklılıkların önemi hakkında bir dernek kongresi için bir sunum vermeye davet edildiğimde global bir şirketin farklı ülkelerdeki internet sitelerini birbirleriyle karşılaştırdım.  Hiç bu tarz bir çalışma yaptınız mı?  Biliyorum ki birçoğunuz şirketinizi ya Amerika’da ya da global çapta büyütmeyi arzuluyorsunuz.  Bu egzersizi çok bilgilendirici bulacağınızdan eminim.  Ben zamanında Johnson & Johnson’un ve de birkaç otomobil firmasının sitelerini karşılaştırmıştım.  Amerikan ve genel olarak Anglo Sakson ülkelere hitab eden sitelerdeki bilginin fazlalığı ve de İngilizce dilinin en iyi şekilde kullanılmış olması hemen dikkatimi çekmişti.  Diğer bir fark da kullanılan resimlerin sayısı ve renklerdeki farklılıklardı.

Bugünlerde de Amerika’da sosyal medyanın önemi ve de Uber’dan tutun AirB&B’ye kadar internet olmasa olmaz olan şirketlerin her gün artan sayısı dikkatimi çekiyor.  Bunun iletişim ile ne alakası var diye düşüneceksiniz belki ama Amerika’da yazılı iletişimin önemine ve ilişkilerin iş odaklı niteliğine dikkatinizi çekmek istiyorum.

Tecrübelerim ve okuduğum araştırmalar Amerika’daki iletişimde bazı konuların özellikle önemli olduğunu hissettiriyor:

  • yazılı iletişim: uzun ve detaylı iş anlaşmaları, bilgi verici internet siteleri, sosyal medya paylaşımları, kısa emailler vs.
  • sözlü iletişim: kısa ve öz, ana mesajı net, yapısı net, iş odaklı (ki bu nedenle iş çevrenizi kendinizi çok tanıtmak ve başka bir kişiyi çok tanımak zorunda kalmadan kurabilirsiniz)

Bu farklılıkların köklerinin Amerikan değerlerine ve de tarihine bağlı bir şekilde geliştiklerini görüyoruz.  Aynı Türkiye’de güven sağlanması için ilişkilerin ve ilişkilerin uzun vadeli niteliğinin kökünün Türk insanın tecrübesine bağlı olduğunu gördüğümüz gibi.  Örneğin şunu sorabiliriz.  Türkiye’de ilişkiler neden önemlidir ve bu ilişki anlayışı nasıl gelişmiştir? Ve sadece yakın tarihe bakarak değil eski tarihimizi göz önünde bulundurarak değerlendirsek hangi sonuçlara varabiliriz?  Yaşadıklarımız kültürümüzü, davranışlarımızı, lisanımızı etkiliyor; kültürümüz yargılarımızı, davranışlarımızı, lisanımızı yönlendiriyor.

Kültürel farkındalılık eğitimlerinde başka birçok konu üzerinde daha duruluyor ve de farkındalılık olmadığında bir kültürün insanının diğer bir kültürün insanını nasıl yargıladığını gösteriliyor.  Yargılar da ‘acaba benimle konuşmak istemiyor mu, bana değer vermiyor mu, ama sözü kıt, güvenilmez, bir internet sayfası bile yok, çok vakit harcatıyor, kendine güvensiz, çekingen…’ gibi yargılar olunca konunun ne kadar önemli olduğunu görüyoruz…

Yalnız bugünkü sohbetimizden ‘iletişim’ gibi stratejik bir kanalı aşırtan bir ‘köprü’ ile ayrılmak istiyorum.  Bu köprünün sütunları hem Türkçede hem de İngilizcede varolan iki deyim: ‘Time is money’ ve ‘Vakit nakit’.  Dolayısıyla önemli olan kültürleri anlayabilmek ve kültürler arası benzerlikleri de görebilmek…ondan sonra ver elini işbirlikleri ve güzel işler…

Yorumlarınızı bekliyor gelecek hafta yine keyifli bir ‘Kahve Arası’nda buluşmak üzere diyorum.

 

Coffee Break – Communications in Turkey

Great to reconnect via “Coffee Break”.  This week we had hoped to get back together on communications across the Atlantic. I want to elaborate on the topic with a few stories from my own experiences.

I moved to Washington, DC 14 years ago.  One of the first things that attracted my attention was the short way of greeting when people met in elevators, on the street, in restaurants, when dropping off their kids in school, during meetings or teleconferences in work environments.  I must say that the briefness of these greetings was more pronounced than my experience in Michigan when I lived there for my graduate studies. The typical way of greeting in the U.S. is “Hi. How are you? “ “Doing well. How are you?”.  The other side may even respond by saying “Thank you” only and move on to a business topic without asking the greeter how they are doing.  Have you ever noticed this or thought about this?  If not you may be surprised if you encounter a person in Turkey who is much more interested in how you are doing and who you are in personal life.  How would you feel in that situation?

Another time when I noticed a significant difference in communications in the United States was when I was asked to give a presentation on intercultural differences in business during an association conference.  In preparation for this presentation, I compared the websites of global businesses in different countries.  It was amazing how much information websites in the United States and in Anglo Saxon countries had compared with websites in other countries.  There were also more and different images as well as different color schemes being used in other countries.  Also, the use of English language felt pretty flawless on American websites…I guess naturally…but it’s important to notice as without awareness we may make judgments that lead to unproductive conclusions due to lack of understanding of realities.

And today  we all notice the new type of Internet based businesses such as Uber and AirB&B which could not only not exist without the Internet but also written communications.

So, when working in Turkey you may notice differences in

  • written communications: sometimes lengthier emails, shorter contracts (may realize confusion over long contracts or proposals in your business relations), more concise websites, different English language structures etc.
  • verbal communications: more storytelling, information on history of a subject, lengthier greetings, lengthier conversations over meals like dinners, lunches, coffee breaks, curiosity about your personal identity in addition to professional identity ( a good intercultural exercise is to answer the question “who are you?” with friends and colleagues especially from different countries, then compare your responses and understand the rationale behind differences and similarities)

Culture is communication and communication is culture.  When we are not knowledgeable about our own and other cultures cultural differences in communication can result in unproductive conclusions and have negative business consequences especially because communication is the foundation of all business skills. Does this remind you of your own experienes?  Do not worry if your intercultural experiences were not always too positive. Intercultural studies show that members of one culture can describe members of another culture as “not trustworthy, disrespectful or confusing”.  This is however why the intercultural field is such a treasure chest.  It helps us understand that things may not be what they seem.

However, in the U.S. – Turkey case I would like to share a resource that will hopefully help bridge differences in communication.  The bridge in this case has two columns: the English saying “time is money” and the Turkish saying “vakit nakit” which means “time is cash”. Many cultures have just as many similarities as differences. These reveal them selves when we make the effort to explore.

Looking forward to your thoughts and experiences…an to a great Coffee Break next week.

Holidays in bilateral space:  Continuation of Ramadan

Note: The content of these Turkish/English bilingual blogs are similar but not exact same.

No Comments
 

Kahve Arası – Kültürler Arası İletişim

Merhaba. Haftalık “Kahve Arası” buluşmamıza hoşgeldiniz. Bu hafta biraz zaman faktörü ile itişmeli bir hafta yaşıyorum.  Bana kahve arasına filan zaman yok diyor.  Ben de hayır iletişimde olmak herşeyden önemli diyorum.  Gördüğünüz gibi de mücadelemi kazandım.

Ve de iletişim hakkında yazmak istiyorum.  Atalarımız ne demişler… “…insanlar konuşa konuşa anlaşırlar”.  Peki başka bir ülkede konuşulan dili bilmiyorsak ne yapacağız? Hele bir de bir adım daha gider de antropolog Edward Hall’un sessiz dil olarak nitelendirdiği kültür faktörünü anlamıyorsak farklı ülkelerden insanlarla nasıl etkin ve mutlu bir şekilde çalışacağız? Başarılı olmak için bu engellerin aşılması gerekiyor.  Nitekim iletişim her iş becerisinin temel taşı olduğu gibi firmamızın sanal ortamda yansıması olan internet sitemizin ve de marka hikayemizin başarı kriterini oluşturuyor.

Peki nasıl çözümler yaratabiliriz?  Gelecek hafta kültürün iletişime yansıması konusunda sohbet etmeyi umuyorum.  Fakat araştırmalar kültürler arası çalışırken en önemli başarı faktörlerinden ikisinin merak ve de öğrenme arzusu olduklarını gösteriyor. Bu iki faktör anlayış kabiliyetimizi geliştiriyor.  Bu nedenle bugün Edward Hall’un bir sözünü daha paylaşmak istiyorum: “Kültür aydınlatmaktan çok gizler, ve en garip olanı da gizlediği şeyleri en iyi o kültürün kendi insanından gizler.” Başka kültürleri iyi anlayabilmek için herşeyden önce kendi kültürümüzü ve kendimizi iyi tanımamız faydalı olur. Bu merakımızı ve de öğrenme arzumuzu tetiklemek için en güzel ilk egzersiz olacaktır.  Bu egzersiz hem başka kültürleri tanımak için gerekli beceriyi hem önyargılar oluşturmamamız için gerekli bilgiyi bize sağlayacaktır.

Dolayısıyla siz hiç kendinizin ne tarz iletişimden hoşlandığınızı düşündünüz mü?  Birlikte çalışırken, email yazarken ve okurken, bir internet sitesinde veya sosyal medyada bilgi ararken…sizce başarılı iletişim kriterleri neler olmalı…sizce bu düşünceleriniz ve duygularınız nasıl gelişti…kimi kendinize etkin iletişim konusunda örnek görüyorsunuz ve neden?

Yorumlarınızı bekliyor gelecek hafta yine keyifli bir ‘Kahve Arası’nda buluşmak üzere diyorum.

Coffee Break – Intercultural Communication

Great to reconnect via “Coffee Break”.  This week I am in a bit of a competition with time. The clock has been telling me that I don’t have time for coffee break.  I’m saying that being touch and communicating is more important than anything else.  Thankfully, I seem to be winning my case.

And I want to write about communication.  A Turkish saying points out that humans develop understanding through conversations.  I also read that “communication is the foundation of all human interaction”. But how can we communicate effectively if we don’t speak the language in the market we’re interested in?  What if you don’t know Turkish? Well…many Turkish business people speak English…but then there is one more language.  Anthropologist Edward Hall describes the “culture factor” as the “silent language”. And if you don’t master the “silent language” the meaning of the words by non-native English speakers can get lost in translation.  It’s a hurdle for both sides of course; it’s a critical strait in international business that needs to be crystal clear for business people to do business effectively.  The accurate perception of your brand story, the functionality of your web presence and your ability to learn from the market depend on your ability to understand cultural nuances and communicate effectively.

What is the solution? The clock is persistent with me.  Next week I would like to open the floor for discussions on how culture impacts communication.  Till then though I would like to share another thought by Edward Hall: Culture hides more than it reveals, and strangely enough what it hides, it hides most effectively from its own participants.Research shows that curiosity and our openness to learning are critical factors for succeeding in intercultural relations.  Curiosity helps develop understanding/empathy.  And the best way to start practicing curiosity is with a favorite topic – ourselves. A thorough self-awareness exercise builds the necessary skills and knowledge for understanding others and protects us from premature judgments.

So, have you ever had a chance to reflect upon what you like when communicating?  What do you like in your relations with other people, when communicating by email, or looking for information on the Internet?  How do you think did you develop your own communication style? Who in your life would you describe as a great communicator and why?

Looking forward to your thoughts and experiences…and to a great Coffee Break next week.

Holidays in bilateral space:  Continuation of Ramadan

Note: The content of these Turkish/English bilingual blogs are similar but not exact same.

No Comments
 
 

Kahve Arası – Nestlé’nin Damak Çikolatası

Merhaba. Haftalık “Kahve Arası” buluşmamıza hoşgeldiniz. Bu hafta 2015/2016 Noel döneminde yaşadığım güzel bir anıdan bahsetmek istiyorum.

Yorucu bir gün sonrası bir akşam alışverişi için kendimi Harris Teeter mağazasına attığımı hatırlıyorum.  Artık son kalan enerjimle kasayı da geçtikten sonra arabama yönelirken güzel bir sürpriz beni bekliyormuş meğer.  Göz ucuyla gördüğüm çocukluğumuzun en değerli çikolatalarından biri olan Damak çikolatası mavi paketiyle bütün diğer Noel şekerlemelerinin arasından bir anda beni Türkiye’ye götürdü.  Gözlerime inanamadım.  İlk iş arkadaşlarla ve de American Turkish Council (ATC)’in enerjik başkanı Howard Beasey ile bir mesaj trafiğine dalarak sakinleştim.  Bu yılbaşında en çok verdiğim hediyeyi tahmin edebilirsiniz artık…

Damak Çikolatası birçok yayında dünyanın ilk Antep fıstıklı çikolatası olarak geçiyor ki başka fıstıklı çikolataya nadir rastlıyoruz.  Damak ilk Türkiye’de üretildi ve de Amerikan pazarına bir yenilik, bir çeşni sunmuş oldu.

Bugün yayınladığım bir diğer yazıda yeni pazarlara girişin bir inovasyon olarak düşünüldüğünde pazara giren firmaya başarı şansı yüksek olan bir yaklaşım sunduğunu yazdım: “Market Entry, a Global Innovation”. Bu yaklaşım iyi bir stratejik müşteri analizi gerektiriyor.  Stratejik müşteriyi ürünü veya hizmeti tekrar tekrar kullanacak müşteri olarak tanımlayabiliriz.   Bu müşteri Türkiye’deki müşterilerden çok farklı özelliklere sahip olabilir.  Dolayısıyla örneğin Amerikan pazarına Türkiye’deki müşteri varsayımlarınızla girerseniz başarılı olamayabilirsiniz.  Herşeyden önce kültürel farklar müşterilerin karar verme mekanizmalarını etkileyecektir.  Fakat bir iki aylık bir çalışmayla buradaki müşterilerinizi ve işinizi destekleyecek stratejik ortakları tanımanız mümkün olacaktır.

Araştırmalar inovasyonun artık global kaynaklardan gelmekte olduğunu gösteriyor. ‘Leading across Borders’ isimli kitap inosvasyon konusunda şu dört gözlemi yapmış:

  • Ürünlere yapılan müşteri odaklı küçük çapta yenilikler ileride çok etkin sonuçlara yol açabilirler. Bu yeniliğin sadece ürün geliştirilmesinde yapılmış olması da gerekli değildir. İş modelinde yapılan bir yenilik de başarıyı getirebilir. Türkiye’nin dünyaya açtığı üstün sağlık hizmetlerini ihtiyacı olan kişilere kültürel bir tecrübe çerçevesinde sunuyor olması Türkiye’ye ve de dünyaya yeni bir avantaj sağlamış bulunmaktadır.
  • Gelişen ülkelerde yapılan yenilikler gelişmiş/olgunlaşmış pazarlara yenilik getirebilirler. Teknoparklarda kurulmuş dinamik düşünceli firmaların ürün ve markalarını ABD pazarına bekliyoruz.
  • Global firmaların yerel kuruluşları yerel müşterilere göre yaptıkları yeniliklerle global bir yeniliği yaratabilirler. Damak çikolatasını aramızda görmek çok güzel oldu.
  • Etkin ürün ve hizmet yeniliği genelde sosyal yenilikle alakalı olmaktadır. Mavi Jeans’in Mısır’da uyguladığı eski jeansin bağışlanmasına karşın %30 indirim kuponu vermesi dikkat çekmektedir.

 

Amerikan gıda sektöründe Damak çikolatası yanısıra kayısılar ve de incirler Türkiye’yi sık sık hatırlatıyorlar.  Darısı zeytinyağ, kahve, çay ve birçok başka gıda ürününe diyorum.  Yorumlarınızı bekliyor gelecek hafta yine keyifli bir ‘Kahve Arası’nda buluşmak üzere diyorum.

Coffee Break – Damak Chocolate by Nestlé

Great to reconnect via “Coffee Break”.  This week I’m going to tell you about a fun memory from this past holiday season.

Following a long and tedious day I had ended up at our Harris Teeter store.  I was feeling particularly tired that day and finally started walking to the parking validation machine. Just then a familiar blue package invited me to the holiday goodies booth the store tends to have right at the entrance.  My spirit transformed from fair weather to blue skies. The favorite chocolate of many kids in Turkey for probably more than half a century was right in front of me.  Nestlé is a global brand but Damak is the first chocolate with pistachios that was created by Nestlé in Turkey. You can imagine the rest of my day and ….  Messages to friends and Howard Beasey, the tirelessly hard working president of the American Turkish Council (ATC), a great holiday shopping season and many of my friends thanking me for a delicious gift.

I published another post today on “market entry as a form of global innovation”: “Market Entry, a Global Innovation”. and described how authors point out that innovation can originate from anywhere in today’s globalized/globalizing world.  The success of the innovation however depends on a good analysis of the strategic customer or user and a global mindset.  Local cultures affect judgment and decision making. Today there are many opportunities to bring innovative American products and services to the Turkish market as there are many incentives and opportunities to create great ideas and innovation in Turkey, and bring these back to the U.S. or markets surrounding Turkey.

Looking forward to thoughts and experiences…

More about culture and communication in the bilateral space next week.

Holidays in bilateral space:  Continuation of Ramadan

Note: The content of this Turkish/English bilingual blogs are similar but not exact same.

 

No Comments
 
 

Kahve Arası  – Ç,Ğ,I,Ö,Ş,Ü Harflerinin Güzellikleri

Merhaba. Haftalık “Kahve Arası” buluşmamıza hoşgeldiniz. Bu hafta Türkçe isim ve markalarımızla uluslararası ilişkilerde sık sık karşılaştığımız durum hakkında sohbet etmeyi teklif ediyorum.  Bu durumun bir nedeni çoğu uluslararası ilişkimizde ve tabii Amerika’da İngilizce dilini konuşuyor olmamız ve de bu dilin alfabesinde ç, ğ, ı, ö, ş  ve ü harflerinin olmaması. Sonuç olarak İngilizce konuşan kişiler özellikle başka bir dil de öğrenmemişlerse kendi alfabelerinde olmayan bu harfleri okumakta ve telaffuz etmekte zorlanabiliyorlar.  Kendimizi tanıtırken ve Türkçe markaları yabancı pazarlara sunarken bir engelle karşılaşmış oluyoruz.

Bu engel nasıl aşılabilir? En güzel çözümün sizlerden geleceğini düşünüyorum.  Pazarda gördüğüm çözümleri burada özetleyeyim:

Brinci çözüm: en sık gördüğüm uygulamalardan bir tanesi özellikle özel isimlerde ç, ğ, ı, ö, ş  ve ü harflerinin c, g, i, o, s ve u harflerine çevirerek yazılması.  Bu durumda örneğin benim ismim Sirin Koprucu haline geliyor.  Bilgisayar kullanırken de kolaylık sağlayan bir çözüm.  Fakat bu çözüm engeli ortadan kaldırıyor mu?  Benim için pek uygun olmadığını söylemeliyim.  Bu durumda c harfinin İngilizcede telaffuz şekillerinden dolayı ismim ‘Sirin Kopruku’ diye okunuyor. Anlamı kayboluyor. Ayrıca kartımı eline alan kişilerin ilk sorduğu soru şu oluyordu: ‘Romanyalı mısınız?’.  Bu çözümle bir değil birçok engelle karşılaşmaya başladım diyebilirim.

İkinci çözüm: diğer bir uygulama ismi fonetik olarak İngilizce yazmak.  O zaman örneğin benim ismim Shirin olarak yazılıyor.  Köprücü de Koepruejue olabilir.  Fakat belki soyismimdeki kelime uzunluğunun getirdiği zorlukları tahmin edebilirsiniz.  Ayrıca birçok insan için nasıl okunacağı da net olmuyor.

Üçüncü çözüm: diğer bir uygulama kişilerin kendi isimlerine benzer bir İngilizce isim kullanmaya başlamaları. Bu çözüm ile ismimi Şirin’den Sharon’a çevirebilirdim örneğin.  Sizce nasıl olurdu?  Bence hayatım bayağı bir kolaylaşabilirdi.  İsmimizin kendi markamızın önemli bir parçası olduğunu düşünecek olursak ürün özellikle global ürün markalarının bu çözümden çok faydalanabileceklerini söyleyebiliriz.  Rahat okunan, değindikleri ürün ve hizmetle ilgili, kolay hatırlanan markalar. Dolayısıyla bu enteresan bir çözüm gözlemi oldu benim için.

Dördüncü çözüm: son rastladığım uygulamalardan bir tanesi de kendi tercih ettiğim bir uygulama.  İsmimi Türkçe harfleriyle yazmak. Bu çözüm beni tabiiki ilk engelle karşılaştırıyor. İsmimi gören isminiz nasıl telaffuz ediliyor diye soruyor.  Fakat bu zaten birinci ve de ikinci çözümlerle de karşılaştığım bir engel olmuştu.  Hemen açıklıyorum.  Telaffuz edecek kişi ilk önce biraz zorlanıyor.  Fakat ben telaffuz etmek için gayret etmeniz bile yeterli diyorum, takdir ve teşekkür ediyorum.  Karşılıklı mutlu oluyoruz.  Sonra ya bir anlamı var mı diye ya harflerin nereden geldiklerini soruyorlar.  Tabii bu özellikle kültürler arası farklılıkları tartıştığımız, kültürler arası köprüler kurmaya çalıştığımız eğitimlerde faydalı oluyor. ‘Sweet Bridge Builder’. Şirin isminin kökeni İran ama bana bu isim Türk tiyatro sanatçısı Şirin Devrim’den esinlenerek verilmiş. Gerekiyorsa anlatmaya devam edebiliyorum.  Türkiye Cumhuriyeti 1923 yılında kuruldu ve alfabe devrimi 1928 yılında yapıldı. Bu benim jenerasyonuma okumayı öğreten öğretmenlere göre okuma öğrenme hızını kat kat arttırdı. Bugün Türkiye’de okuma yazma oranı %95. Dolayısıyla yine ismimizin kendi markamızın bir parçası olarak düşünürsek zengin bir marka hikayesi anlatma fırsatı yakalıyorum.

Sonuç olarak belki konuyla ilgili daha çok çözümler üretilecek.  Ne dersiniz?

Bugün de kendi söyleyeceklerimi üç hoş anım ile tamamlayayım.  Bir tanesi iki sene boyunca üç Amerikalı öğrenciye Türkçe öğretmem ile ilgili.  Bu üç öğrenci de Türkiye’de iş yapmak isteyen global firmalar için çalışıyorlardı.  Türkçenin uzun birleşik kelimeleri ile birlikte cebelleştik ve bol bol yüksek sesle okumanın olumlu sonuçlarını birlikte gördük.  Diğeri yine global bir firmada eğitim yaparken ve de temel Türkçe terimler öğretirken takım liderinin çıkıp Mary Poppins isimli film klasiğinden alıntı yaparak siz ‘supercalifragilisticexpialidocious’u telaffuz edebiliyor musunuz demesi oldu.  O zaman telaffuz edememiştim ama gururla söylemeliyim ki bur sene çocuklarım okul müzikalleri için evde prova yaparken kelimeyi o kadar çok duymuşum ki bir sabah kalktığımda telaffuz edebilir hale geldiğimi farkettim. Son bir anı da global liderlik eğitimlerini verdiğim bir derneğin konferanslarında konuşacak Türk bir konuşmacının ismini nasıl telaffuz edecekleri hakkında aramaları olmuştur.  İsmi telefonumla hemen kaydettim ve de ses kaydımı email ile gönderdim.  Çok memnun oldular.

Gelecek hafta keyifli bir ‘Kahve Arasi’nda tekrar görüşmek üzere.

Coffee Break- Ç,Ğ,I,Ö,Ş,Ü in Turkish Alphabet

Great to reconnect via “Coffee Break”.  This week I suggest talking about the difficulty English speakers often have with Turkish names and brand names. This is mainly due to six letters that don’t exist in English and these are: ç, ğ, ı, ö, ş and ü.  Another important reason is agglutination related to the derivation and length of words.  But the differences in the alphabet can be confusing at first sight.

I want to give some insight into the pronunciation of Turkish words and ask non-Turkish speaking readers about how their experiences with Turkish names and brand names and how they were able to relate to these names.

Here’s how you can pronounce these six letters phonetically:

ç: “ch”

ğ: not pronounced but makes the letter before slightly longer

ı: the sound is as the sound between c and r when you say “cranberry” or the y in “Cyril”

ö: as ea in “early”

ş: sh

ü: as Germans would read “Über” or Swiss “Zürich”

Two other important details about the Turkish alphabet and language are that each letter has one sound and that these letters may be attributed with different sounds than in English. So, the “i” can be pronounced “eye” or “e” in English.  In Turkish, “i” has only one sound and that’s “e”.  Turkey adopted the Latin alphabet in 1928 after the Turkish Republic was founded in 1923, and this change greatly accelerated the speed to reading.  The literacy rate is 95% in Turkey today.

To help English speakers pronounce or remember Turkish names Turkish people apply different approaches: many drop the accents in their names so that these six different letters become the letters that exist in the English alphabet.  For instance, my name could be written Sirin Koprucu instead of Şirin Köprücü.  However, as you can imagine, due to the characteristics of the Turkish and English alphabets, the pronunciation of the name changes completely in both languages. If I followed this approach my name would become Shirin Koepruejue. Few use English first names that sound similar to their Turkish first names.  My first name could be Sharon for instance.  And others (as I do) write out their names with the Turkish letters, sound them out to interested readers, and are grateful for the effort people make to pronounce their names correctly. Especially because all Turkish names have meanings and the name owners have grown up with pride in the meaning of their names. As for brand names, some may be the family names of the business owners and others related to the product or service, and even sometimes a witty name as the Turkish culture appreciate a strong sense of humor very much.

I’m very curious to hear what kind of experiences you have with Turkish names and look forward to comments.

I would like to share three related experiences from my training world: one is my experience with three American students who were professionals in global firms wanting to do business in Turkey and whom I taught Turkish.  They struggled with the length and pronunciation of the words and we overcame these together reading repeatedly and having a few laughs. The second experience is with a global firm that had invested significantly in Turkey and wanted to train their global team on Turkey and Turkish culture.  To get really practical we started learning a few basic phrases in Turkish as well.  The participants did great and then their team leader gave me a challenge.  He asked if I was able to pronounce supercalifragilisticexpialidocious”. I was not able then and did not think that I could ever but this year the school of my children staged Mary Poppins.  After hearing the song many times for a few weeks, one morning I woke up being able to pronounce.  I must say that this was a very proud moment of my life and something that enhanced my professional convictions. The third experience is when a global association emailed me to ask how to pronounce the name of a Turkish speaker at their annual conference and I recorded the name, and sent the voice file to them.  Their speaker was impressed by the splendid pronunciation of the host.

More about bilateral cultural nuances next week.

Holidays in bilateral space: Beginning of Ramadan

Note: The content of this Turkish/English bilingual blogs are similar but not exact same.

 

No Comments
 
 

“Kahve Arası” – ABD Pazarında Yatırım ve Büyüme Stratejileri

Merhaba! Haftalık “Kahve Arası” buluşmamıza hoşgeldiniz. Bu hafta işlerini Amerika pazarında büyütmek isteyen firmaların ABD’ye yabancı yatırım çekmekten sorumlu SelectUSA isimli kuruluşun üçüncü kongresine kayıt olabilmeleri için son haftalara girmiş bulunmaktayız. İlgili bilgiye bu linkten ulaşabilirsiniz: http://selectusasummit.us/

ABD pazarında işiniz için potansiyel görüyorsanız veya işinizin global ofisini buraya taşımayı düşünüyorsanız burada sizin gibi birçok başka Türk işletmecinin de çalışmakta olduğunu bilmelisiniz. Fikir alışverişi yapabileceğiniz destek alabileceğiniz çok kişi olacaktır. Avrupa pazarına göre her ne kadar uzak olsa da burada kuracağınız ilişkiler ile ABD pazarı da size yakınlaşabilecektir.

Örneğin Assembly of American Turkish Associations (ATAA)’ın verdiği bilgiye göre Amerika’da yaklaşık yarım milyon Türk yaşamakta ve de ATA-DC gibi Türk Amerikalı vatandaşların biraraya geldikleri Türkiye’yi ve Türk kültürünü Amerika’ya tanıtan son derece aktif yerel dernekler bulunmaktadır. İşinize kaynak sağlayabileceğiniz “Turkish Business Directory” isimli profesyonel bir network vardır. TUSIAD, TOBB, TABA gibi değerli kuruluşların Amerika ofisleri bulunmaktadır. Türkiye’nin Amerika elçilik ve konsoloslukları Amerika’nın yedi farklı eyaletinde hizmet vermektedir. Dünyanın en çok destinasyona uçan havayolu olan THY Türkiye’yi Amerika’da 10 havaalanı ile bu pazara bağlamaktadır. Türkiye Amerika arası ticari ilişkileri kolaylaştırmakta uzmanlaşan American Turkish Council (ATC)’in bu sene yayınlanan “$50 billion by 2025” başlıklı raporuna göre birçok Türk firmasının Amerikan pazarında ciddi anlamda yatırım yapmaya başlamış olduğunu görmekteyiz. Borusan, Kordsa, Kermit şirketlerini başarılı yatırımlar yapmış olan şirketler arasında sayabiliriz. Türk hükümetinin Turquality programı kapsamında markasını Amerika pazarına taşımış Mavi Jeans, Sarar, Eti, Tamek, Kalebodur, Aksa ve Temsa gibi 20den fazla şirket bulunmaktadır. Türk kültürünün sembollerinden Türk kahvesi ve simit MobileTurkishCoffeeTruck.org ve de Simit and Smith gibi organizasyon ve şirketlerle de Amerikan halkının gönlünü fethetmeye başladı.

ABD pazarı büyük ve kompleks bir pazar. Bu pazarda nasıl herhangi bir başarısızlıkla karşılaşmaktan kaçınabilir, uzun vadeli başarıyı yakalayabilirsiniz? İşletmecilik ve pazarlama alanlarındaki son gelişmeler sayesinde yeni pazara girişi bir inovasyon projesi olarak düşünebilirsiniz. Bu yaklaşım Amerika pazarındaki kullanıcı için benzersiz bir değeri yani özel ürün ve hizmetleri sunmanızı ve de önemli analizleri yapmanız gerektirir. Bu analizler sonucunda da sizin için uygun bir finansal model dahilinde doğru müşteri kitlesini, sunmak istediğiniz ürün ve hizmeti, fiyatınızı, gerekli kaynakları, stratejik partnerlerinizi, iletişim strateji ve taktiklerinizi belirleyebilir, bu pazarda güven yaratacak marka hikayenizi yazabilir ve de  sürekli inovasyon için pazardan öğrenme mekanizmalarınızı kurabilirsiniz.  Bu pazara yüksek bir güven ortamı içinde girebilirsiniz.

Gelecek hafta keyifli bir “Kahve Arası”nda tekrar görüşmek üzere…info@strategicstraitsinc.com adresinden her zaman bize ulaşabilirsiniz.

“Coffee Break” – Turkish Investment and Growth in the U.S.

Great to reconnect via “Coffee Break”. This week is an important international business week in the U.S. as the 4-week count-down for the 2016 SelectUSA Investment Summit has started. Visit the following link for registration information: http://selectusa.commerce.gov/2016-summit.html

Nearly 20 Turkish firms had attended the Summit last year and more than 35 attendees are expected this year. According to “$50 billion by 2025”, a report published by the American Turkish Council (ATC), Turkey’s investment in the U.S. totaled $655 million as of 2012. Larger Turkish firms like Borusan with offices in Texas invested in iron and steel industries supporting the U.S. energy and shipbuilding markets. Kordsa, a subsidiary of the Fortune 500 Sabancı Holding is a leading manufacturer of industrial nylon and polyester yarn, tire cord fabric and single end cord with offices in Tennessee and North Carolina. Another success story is Kermit, a roof systems company, with headquarters in Indiana.

Turkish firms conducting business in textiles, fashion, food, kitchenware and other manufacturing industries in the U.S. are well established brands like Mavi Jeans, Sarar, Eti, Tamek, Kalebodur, Aksa ve Temsa. These brands were supported by a government program called Turquality which exists to create awareness about the importance of branding among Turkish businesses and offer financial help in initial international growth stages. And Turquality can actually be seen as a symbol of Turkish culture.  Turks tend to be quality and brand aware. Turkish businesses have created brands that are now centuries old in some cases.  For instance, a baklava business named Güllüoğlu with new franchise locations in New York was started in 1871, and a Turkish consumer may be able to differentiate the taste of a Güllüoğlu baklava in a blind test. The taste is that distinct and the quality consistent. Pretty much every city and province in Turkey from Gaziantep and Diyarbakır to İzmir and İstanbul, and from Samsun to Antalya has unique products and services that could turn into unique international celebrities connecting cultures and creating jobs. Turkish coffee and a bagel type of food item named “Simit” have also started entering the American delicatessen market with organizations like MobileTurkishCoffeeTruck.org and Simit & Smith.

Innovation via existing products is only one way of how Turkish can contribute to bilateral and global economic output. Turkish business people are known for their entrepreneurial spirit.  Many new ideas are due to make it to domestic and international markets. The Turkish government has recently launched new R&D and innovation incentives.  Turkey welcomes foreign firms wanting to build international R&D centers and offers many incentives.  GE has recently established an R&D center in Istanbul.  Many American businesses like Pepsi, Amgen, Unilever and Microsoft have their regional headquarters in this country.

The bilateral commercial space is supported by historic organizations like the Washington, DC based American Turkish Council – ATC (www.the-atc.org). Professional Turkish business associations and organizations like TUSIAD (www.tusiad.us), TOBB (www.tobb.org.tr) and TABA – AmCham (www.amcham.org) also have offices in the U.S. and are great resources.  According to the Assembly of Turkish American Associations (ATAA) half a million American citizens of Turkish heritage live in the U.S.. As in the case of Turks in Europe, many of them are entrepreneurs and job providers.  There is even a “Turkish Business Directory” for Turkish American – owned businesses in the DC area.  And the festival organized by ATA-DC, the American Turkish Association of DC has been getting selected as the best cultural heritage festival three years in a row.

Happy Memorial Day Weekend! More about Turkey and Turkish language next week. For questions please contact info@strategicstraitsinc.com.

Holidays in bilateral space: May 30, Memorial Day

Note: The content of this Turkish/English bilingual blogs are similar but not exact same.

No Comments
 
 

“Kahve Arası”

Haftalık “Kahve Arası” blog köşeme hoşgeldiniz. Son senelerde Türkiye – Amerika arası iş yapmak isteyen firmalarla görüşmelerim arttıktan sonra hep birlikte fikir ve tecrübe alışverişi yapabileceğimiz bir platform hazırlamaya karar verdim.

Thunderbird School of Global Management’in Global Mindset araştırması farklı kültürlerde güven yaratmayı ve de bunu anlamlı şekilde etkileyen dinleme ve de farklı perspektifleri entegre edebilme becerilerini uluslarası işletmecilikte başarının anahtarları olarak belirlemiş. Nitekim birçok kültürü yani değer ve inanç sistemlerimizi biraraya getiren global dünyamızda birbirimizi dinleyebilecek ve sohbet ortamı sağlayacak kahve arasının önemi kat kat artmış durumda. Teknoloji bir yandan şu anda olduğu gibi insanları biraraya getirken diğer yandan birbirimiz için ayırabileceğimiz anlamlı diyalog zamanlarını daraltıyor. Kırk yıllık hatırı olan kahveye hem zaman kalmıyor hem de zaman olsa da verimli sanal bir buluşma mekanı belirlemek gerekiyor. “Kahve Arası” nın hem sanal bir mekan sunacağını hem de öz sohbetlerle zaman yatırımınıza yüksek geridönüşüm sağlayacağını umuyorum.

Çünkü Global Mindset araştırmasının da gösterdiği gibi uluslararası işletmecilikte kritik diyaloglar gerçekleşmeden yabancı pazarlarda güven yaratmak ve marka oluşturmak mümkün olmuyor. Güven yaratmak, marka ilişkisini kurabilmek farklı kültürlere karşı merak hissetmeyi, bilgi edinmeyi, duygusal bağlantı kurabilmeyi gerektiriyor. Bir de inovasyon konusu var.  İnovasyon imitasyon olabilir mi sohbetine de zaman kalmıyor…farklı kültürlerin buldukları çözümleri kendi kültürümüze uyarlayarak veya uygulayarak inovasyon…bazı kültürler bunu etik görmüyorlar; inovasyonun her zaman benzersiz değeri olan yeni bir fikirle başlaması gerektiğine inanıyorlar…başka kültürler için bu hayatın doğal bir parçası…hatta bu kültürler pratik düşüncenin en güzel örneklerinin böyle çıkabileceğini düşünüyorlar. Yasalar da ülkelerin kültürleriyle yoğruluyor, hazırlanıyor ve de benimseniyor.

Global dünyanın bu çokyönlülüğüne ek olarak hiçbir bireyin pasaport kültürünün tam bir ürünü olmadığını da hatırlayacak olursak konu konuyu açacak mı dersiniz…

Uluslararası değer yaratmaya çalışan iş dünyasına gelecek hafta keyifli bir “Kahve Arası”nda görüşmek üzere diliyorum…yorumlarınız bazen “Kuru Kahveci Mehmet Efendi” bazen “Starbucks”, “Nespresso”,“Illy”, Dunkin Donuts bazen de McDonalds kahve aralarımı zenginleştirecektir. Örneğin eminim çoğumuzun bir Türk tüketicisinin neden ve ne zaman Türk kahvesi içeceği hakkında iyi bir fikri vardır. Ama diyelim ki Türk kahvesini Amerikan tüketicisine satmak istiyoruz.  Sizce kim, ne zaman ve neden içmek isteyecektir?  Bu tarz pazar soruları bir seri sohbetten oluşan detaylı mentalite araştırmaları ile cevaplanabiliyor…dolayısıyla sohbete hemen burada başlamayı teklif ediyorum.

Şimdiden teşekkürlerimle ve de mutlu gururlu 19 Mayıs Spor ve Gençlik Bayramı dileklerimle.

 “Coffee Break”

Today is a great day. I’m recognizing once again that technology allows business people around the world to connect.

At the same time, I want to throw out the following question: how meaningful is our connection via technology?

Meaningful connections and trustful relations are instrumental for business success. Thunderbird School of Global Management identified “the ability to build trust across cultures” as a critical leadership domain for international business success, and “listening skills” and “the ability to integrate diverse perspectives” as key related leadership attributes. Consumers build trust towards global brands. Trustful diverse communities can become great source of innovation.Yet the challenge is that as technology brings us together it also speeds up our lives. We have less time to be curious about each other’s thoughts and feelings, listen, collect information, discuss and integrate.

I’m starting this weekly “Coffee Break” blog to offer a platform for productive dialogues here and beyond, within the business community working between the U.S. and Turkey. It is the bilateral version of my “Culture Curious Global Minds” blog that has a global interest. The inspiration about this blog came from my increased level of interactions between the American and Turkish business communities in the last couple of years and especially months. While there is significant familiarity at political and military level between the two countries due to having formed one of the longest NATO partnerships there is much more room for learning at societal and cultural levels for increased and productive collaborations. How similar is the love for competence and competition for instance…and how different the way people enjoy coffee…the information below will hopefully not take too much of your time here and prepare you for a useful cultural experience outside the world of technology.

Have you ever tasted Turkish coffee?

It’s a different coffee drinking experience that simply requires you to take time either for yourself or with your conversation partner. It’s an invaluable opportunity to learn and develop relationships. There are machines now that allow you to grab and go. Yet you will find that the unique flavor of the coffee will literally ask you to sit down and take a little break. And this is likely to serve you well when working internationally, and specifically, when working with business partners in Turkey.

Here’s how the full Turkish coffee adventure goes: firstly, be prepared to spend at least 20 minutes for your coffee break. This time includes the time needed to brew the coffee as it does need to be made fresh. Next, be prepared to answer the following question by your Turkish host: “how would you like your coffee?” This question is to find out how sweet you would like your (perfect) coffee.  Your choices are “with no added sugar, little sugar, some sugar, or sweet”. Why can’t you add sugar after it has been served?  Great question. Good quality Turkish coffee should come with a lacy layer of foam that forms when the coffee is being made. So, your evaluation of the coffee will have a visual aspect, too.  If you put sugar into your coffee after it’s been served you will need to stir, and stirring will dissolve the foam. So, be prepared to tell your host (including restaurants, coffee houses also in the U.S. if you’re not getting a chance to travel to Turkey yet) ahead of time how much sugar you would like in your coffee.

Then, last but not least, there is time needed to enjoy the scent of the fresh coffee, connecting with your conversation partner at a very sincere level, possibly even engaging in a fortune telling session, sipping and not drinking the coffee…being present in the moment and building trust.

Erin Meyer authored a great chapter on building trust across cultures in her book “The Culture Map”. Having a sincere long term vision for business relationships goes a long way in Turkey, too.

Looking forward to reconnecting at next week’s “Coffee Break”.

 

Holidays in bilateral space: May 19, Commemoration of Atatürk, Youth and Sports Day

Note: The content of this Turkish/English bilingual blogs are similar but not exact same.  Would be glad to answer all questions.

No Comments